Bismillahirrahmanirrahim
   
 
  Haberler

Türk Uçaklarını Görünce
Star tarih 13.08.2011, 01:23 (UTC)
 Türkiye’den yardım götüren uçakları, semalarında gören Somali halkının tepkisini Kızılay Başkanı Küçükali anlattı: ‘Türk uçakları geliyor’ diye secdeye kapanıp, Allahu Ekber nidalarıyla karşılamışlar.

Kızılay Başkanı Tekin Küçükali, Somali’ye gönderilen ilk 2 kargo uçağının Somali’ye ulaştığını belirterek, uçakların Somali Havaalanı’nda görülmesiyle birlikte, Somalililerin secdeye yatarak ‘Allahu Ekber’ dediklerini anlattı.

MÜSİAD’ın Gazi Kültür Merkezi’nde düzenlenen geleneksel iftar yemeğinde konuşan Kızılay Başkanı Tekin Küçükali, Somali’ye içinde yardım paketleri bulunan 2 kargo uçağının vardığını hatırlatarak, “Bu ekip, yola çıkan iki uçağımızı karşıladılar.

Enteresan bir şey olmuş bu uçakların karşılanması sırasında. Genel müdür bana ağlayarak anlattı. Uçaklarımız görülünce ‘Türk uçakları geliyor’ diye insanlar secdeye kapanmışlar. Allahu Ekber nidalarıyla karşılamışlar uçakları. ‘Türkler geldi kurtulacağız’ diye. Geçmişimiz orada efsane idi. Şimdi de ülke olarak en büyük yardımı şu anda biz götürmek durumundayız. Bu yardımlar inşallah başka ülkelere de birer örnek teşkil ederler. Buradaki bu masum insanların ölümüne engel olmuş oluruz” diye konuştu.

Nakdi para 6 milyon lirayı aştı

2008 yılında Dünya Gıda Örgütü’nü yazılı olarak uyardıklarını, kaydeden Küçükali, Dünya Gıda Örgütü’nün ise, “Biz tüm dünyadan özür diliyoruz. Somali’yi yanlış planlamışız” dediklerini söyledi. Küçükali Gıda Örgütü’ne tepki göstererek, “90 günde 29 bin çocuğun öldüğü bir ülkede, bu ülkenin yanlış planlandığını söyleyebilecek insanların, insanlar arasında gezmesinin daha utanç verici olduğunu düşünüyorum” şeklinde konuştu. Küçükali Somali için toplanan yardımlarla ilgili olarak da, “4 uçak hiçbir şey değildi. Ayın 15’inde bir gemi kaldırıyoruz 5 bin tonluk. Şu anda kaldıracağımız geminin iki misli malzemesi hazır” dedi. Küçükali daha sonra salondaki davetlilere seslenerek, onların cep telefonlarını çıkararak mesaj bölümüne ‘KIZILAY’ yazıp 2868’e göndermelerini istedi. Tekin Küçükali, Somali’deki kuraklık ve açlık krizi üzerine başlattıkları kampanyaya gösterilen ilgi nedeniyle vatandaşlara teşekkür ederek, ‘’Herkesin bu konuda destek verdiğini, omuz verdiğini görüyorum. Tüm halkımıza çok teşekkür ediyorum. Bugün itibariyle nakdi para olarak 6 milyon lirayı biraz geçtik’’ dedi. Kendini dünya devi olarak ilan eden ülkelerden sadece birinin yılda evcil hayvanlar için harcadığı paranın 40 milyar dolar olduğuna dikkat çeken Tekin Küçükali, “Bu para 30 tane Somali’yi ayağa kaldırır. İnsanların bir yılda sadece güzelleştirmek için salonlarda harcadığı para ise 160 milyar dolar. 100 tane Somali’yi ayağa kaldırır. Dünya bir taraftan bunu yaşarken, ülkemizde de bu var, diğer tarafta Allah’ın yarattığı kullar açlıktan ölüyor”şeklinde konuştu.

İİT Somali için toplanıyor

Somali Başbakanı’ndan gelen acil yardım çağrısının ardından Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun daveti üzerine İslam İşbirliği Teşkilatı(İİT) Genel Sekreteri Ekmeleddin İhsanoğlu üye ülkeleri 17 Ağustos günü İstanbul’da Dışişleri Bakanları düzeyinde olağanüstü icra komitesinde toplanmaya davet etti. İİT İcra Komitesi 2006 yılından bu yana ilk kez Cidde dışında İstanbul’da toplanacak. Somali Cumhurbaşkanı Şeyh Şerif’in de katılacağı toplantıda felaket bölgesine yönelik somut yardım önerileri tartışılacak.

14 ülkeden gelen yardımların dağıtımını da Türk Kızılayı yapacak

Yardımların ilk kısmını getiren iki kargo uçağının Mogadişu’ya gelmesinin ardından, TİKA Başkanı Serdar Çam ve Türk Kızılayı Genel Müdürü Ömer Taşlı başkanlığındaki yardım ekipleri Somali Başbakanı Muhammed Abdullahi Muhammed ile görüştü.Heyet daha sonra Mogadişu içindeki kampları gezerek, ilk olarak gidilen, nispeten iyi şartlardaki küçük bir kampta çocuklara süt, bisküvi, çikolata ve şeker dağıttı. Yardımların, ihtiyaç sahiplerine paket fişi verilerek dağıtılması planlanıyor. Kızılay Genel Başkanı Tekin Küçükali, “Biz orada büyük depolar tuttuk ve bir kısmını da Somali Hükümeti bize verdi. Gelecek olan gıdaların tamamını orada muhafaza edeceğiz.14 Arap ülkesinin toplayacağı tüm gıdaların Somali’de bizim depolarımıza geleceğini ve kampların da idaresinin tamamen bize verildiğini, dağıtımı da bizim yapmamız hususunu karar altına aldık. Arkadaşlarımız bunları organize ediyorlar’’ dedi. Kargo uçaklarında, yaklaşık 1500 ailenin bir aylık ihtiyacını karşılayacak 50 tonluk yardım malzemesi bulunuyordu.

star







 

İstanbul'un Silüet'i Değişiyor mu?
Habertürk tarih 13.08.2011, 01:21 (UTC)
 İşte ilk plan bu silüeti yok etmektir.

Nasıl mı? Tabii ki birden bire yıkmakla değil.

Önce plan şudur:

*Bu silüeti gölgeleyecek, önüne onu göstermeyecek yeni yapılar inşa edilecek .

*Bunu modern yapılanma ,sosyal ve ekonomik söylemlerin üzerine oturtularak planlanacak...."

Bütün bunların yanında özellikle geçiş nesli bu durumdan rahatsız olmasın diye;yani silüetin silindiğini fark edip rahatsız olmasın diye yayınlar,belgeseller,beyin yıkayan medya faaliyetleri,çağdaşlık adına “Konfor” , “Milenyumun İstanbul’u” , “Çağdaş Dünya Şehri” gibi masallarla insanlar etkilenecek.

Böylece kendi inşa planlarını gerçekleştirmeye çalışacaklar.
Sonraki nesil için bir şey yapmaya gerek yok. Çünkü onlar silüeti değişmiş yeni İstanbul’u karşılarında bulduklarında eskisinin o muhteşem ruhunun havasını teneffüs etmedikleri için hiçbir şey fark etmeyecekler. "deniliyordu.

İşte bugün Habertürk'te yayınlan konuyla ilgili bölüm:

Haliç'in üstünden geçecek metro için inşa edilen köprü, ilk açıklandığı andan bu yana tartışma konusu... UNESCO, Tarihi Yarımada'ya zarar vereceği gerekçesiyle köprüye karşı çıkmış, uzun süren görüşmeler sonucunda ikna olmuştu... Ancak şimdi bambaşka bir endişe başgösterdi: Süleymaniye Camii başta olmak üzere Tarihi Yarımada'nın silüeti... Köprünün yapımına baştan beri karşı olan sivil toplum kuruluşu İstanbul SOS, bu projeyle silüetin büyük zarar göreceğini iddia ederek projenin değiştirilmesi için kampanya başlattı... Endişelerin merkezinde ise köprünün askıları var...

KÖPRÜ YAPILSIN AMA...

Köprünün askılı olmasıyla, aşağı doğru bağlanacak çelik halatlar bir perde oluşturacak... Böylece iç kesimlerden baktığınızda, açılarına göre Süleymaniye Camii başta, Beyazıt Kulesi, Sultanahmet Camii, Ayasofya, Topkapı Sarayı çelik halatlar arasından görülebilecek... En azından bazı bölümleri perdelenecek... Sonuçta şu anki silüet çok değişecek... Peki, toplu ulaşım açısından önemli olan metro köprüsünden vazgeçilemeyeceğine göre ne yapılmalı? Uzmanlar bunun için mevcut projeyi kolayca değiştirerek alternatif bir köprü öneriyor...

Tarihi eserleri perdeleyecek askılı köprü projesinin, yol yakınken değiştirilmesi isteniyor.


ASKILI YERİNE DÜZ

Mevcut proje eğik askılı köprü... Sağdaki temsili fotoğrafta da görüldüğü gibi ayaklardan köprü zeminine bağlanan çelik halatlar yer alıyor... İki ayak arasında 180 metre mesafe bulunuyor... Ayak yükseklikleri ise 55 metre... Uzmanlar bunun yerine alçak profilli düz köprü öneriyor... Çelik halatlar ve ayaklar olmayacak... Bunun yerine ayaklar arasındaki boşluğun ortasına yeni taşıyıcı kazık eklenerek köprü güçlendirilecek... Unkapanı ve Haliç köprülerine benzeyecek...

PROJE MİMARI: YORUM YOK
Ancak kendisi kesinlikle yorum yapmayacağını söyledi... Görüşlerini aldığımız uzmanların hiçbiri projeye karşı çıkmadı... Ancak kaygıları ortak... Haliç Metro Köprüsü’nün, Süleymaniye Camii başta olmak üzere Tarihi Yarımada silüeti üzerinde olumsuz etki yapacağını belirtiyor... Bu yüzden askılı köprüden vazgeçilmesi isteniyor... Buyrun okuyun...

Halliç’i katledecek

Prof. Dr. Ahmet Vefik Alp (Yüksek Mühendis, Mimar, Kentbilimci) Haliç’i katledecek metro hattı için köprü değil mümkünse Haliç altından geçen bir tünel olmasını tercih ederdim. Nitekim İstanbul Büyükşehir Başkan adaylıklarım sırasında kamuoyuna sunduğum “Müzekent İstanbul-Haliç Sualtı Otoparkı” projemde, metroyu Haliç’in altına tasarladığım büyük otoparkın içinden geçirdim ve otoparkın içine de bir metro durağı koydum. Böylece insanlar arabalarını Haliç’in altına bırakıp metroyu kullanabiliyorlardı. İki kıyıdaki arazi kotları nedeniyle su üstünden bir köprü yapılması kaçınılmaz ise alçak profilli, alttan taşınan bir köprü olması tercihim. Uygulanacak projede taşıyıcı ayaklar ve tabliyeyi taşıyacak askı kabloları belli açılardan Tarihi Yarımada ve muhteşem camilerimizin, tarihi eserlerimizin görüntüsünü yaralayacaktır.

Yarımadanın önüne geçer
Prof. Dr. Afife Batur (İTÜ Mimarlık Fakültesi Öğretim Üyesi) Tarihi Yarımada’nın silüetini bozup bozmayacağı; köprünün biçimi ve boyutlarına bağlı. Köprü projesi çok güzel olabilir hatta köprü de kendi başına çok güzel olabilir ama konumlandığı yer ona uygun değilse sakıncalıdır. Orada aslolan Tarihi Yarımada’dır. Ne yazık ki, bu köprü de Tarihi Yarımada’nın silüetini unutturuyor. Onun önüne geçiyor. Benim de pekçok insan gibi kaygılarım var. Keşke o proje başka bir yerde olsa. Keşke Beyazıt Kulesi, Süleymaniye ve Sultanahmet camilerinin, Ayasofya’nın önüne geçmese...

Mirasa karşı sorumluyuz
Prof. Dr. Deniz İncedayı (Mimar Sinan Üniv. Mimarlık Bölümü Bşk.) Bu konu UNESCO 2011 raporunda da vurgulanıyor. Bu bir ulaşım projesi ama biz yarışma yöntemi ile yapılmasını destekliyoruz. Çünkü orada çok kritik bir tasarım konusu var. Süleymaniye silüetine -ki bu silüet evrensel bir değer- olumsuz etki yapmayacak bir tasarım geliştirilmeli. O nedenle mevcut projenin sakıncaları var. Biçimsel bazı önlemler alınarak olumsuz etki giderilmeye çalışılıyor ama temelden bir değişiklik lazım. Şu da unutulmamalı ki, evrensel bir miras değerine karşı sorumluluk taşıyoruz.

 

Suriye’de Türkiye’yi Bekleyen Tehlike
Star tarih 13.08.2011, 01:19 (UTC)
 Suriye’de Türkiye’yi Bekleyen Tehlike

"Bazı İsraillilerin Suriye krizinden beklentileri var. Onlar bir taşla sadece İran’ı, Hizbullah’ı ve Suriye’yi değil, aynı zamanda Türkiye’yi de vurmak istiyorlar."

Star'dan Sedat Laçiner, Türkiye'nin Suriye politikasını değerlendirdiği ve Suriye krizine İsrail cephesinden baktığı bugünkü yazısında Suriye’de Türkiye’yi bekleyen tehlikeye dikkat çekti.

İsrail'in Suriye'yi neden düşman olarak gördüğünü açıklayan Laçiner, Türkiye üzerine kurulan tuzağı da belirtti. İsrail'in bir taşla İran, Hizbullah, Suriye ve Türkiye'yi vurmak istediği yorumuna yer veren Star yazarı, Türklerin Suriye bataklığına çekilmesiyle hedeflenenleri sıraladı.

İşte Laçiner'in çarpıcı analizi:

Suriye Krizi’ne bir an için İsrail’in cephesinden bakalım ve soralım İsrail için Suriye’de en iyi çözüm nedir? Suriye bildiğimiz gibi İsrail’in zayıflatmak istediği ülkelerin başında geliyor. Hatta ABD Irak’a girdiği zaman İsrailliler Suriye’nin de işgal edilmesi için çok çaba sarf etmişlerdi. Eğer Türkiye olmasaydı belki de Suriye daha o zaman Bush’un askerleri tarafından işgal edilmiş olacaktı.

İSRAİL'İN SURİYE İLE SORUNU

İsrail’in Suriye’den hazzetmemesinin çok sebebi var. Öncelikle Suriye, İran’ın baş müttefiki. İkinci olarak Lübnan’da İsrail karşıtı grupları İran ile birlikte Suriye destekliyor. Başka bir deyişle eğer Suriye çökerse veya Batı yanlısı bloğa çekilebilirse İsrail hem İran’ı yalnızlaştırmış olacak, hem de komşusu Lübnan ve Suriye’den gelebilecek tehlikeleri bertaraf etmiş olacak. Bu açıdan bakıldığında Suriye’nin tıpkı 1970’lerin Lübnan’ında olduğu gibi uzun ve kanlı bir iç savaşa sürüklenmesi İsrail tarafından arzu ediliyor olabilir. Fakat bazı İsraillilerin Suriye Krizi’nden beklentileri bunun çok daha ötesinde. Onlar bir taşla sadece İran’ı, Hizbullah’ı ve Suriye’yi değil, aynı zamanda Türkiye’yi de vurmak istiyorlar.

SURİYE'DE KURULAN TUZAK

Malum son dönemde İsrail’i en fazla köşeye sıkıştıran ülke Türkiye. Bunun temel nedeni ise Türklerin son 10 yılda kazandıkları siyasi, askeri ve ekonomik özgüven. Ayrıca Türklerin komşularıyla anlamsız kavgalara uzaklaşıp, bunun yerine bölgesel ticaret ve işbirliklerine girmesi onları daha bağımsız, dolayısıyla daha bir ‘söz dinlemez’ hale getiriyor. Türkiye’nin yeni dış politikasında en başarılı ve en verimli örneği ise Suriye oluşturuyordu. Türkiye 1990’ların sonunda savaşın eşiğine geldiği Suriye ile olan ilişkilerini sınırları gevşetecek kadar ileri götürdü. Suriye’ye çok ciddi ekonomik, siyasi ve insani yatırımlar yapıldı.

İSRAİL'İN SURİYE ÜZERİNDEN TÜRKİYE'Yİ VURMA PLANI

Ancak Esed Rejimi’nin bir türlü kendisini yenileyememesi ve Arap Baharı olarak adlandırılan sokak hareketlerini kanlı bir şekilde bastırmaya çalışması Türkiye’yi içinden çıkılması güç bir yol ayrımına getirdi. Türkiye ya tüm ahlaki ve siyasi ilkelerini ayaklar altına alıp kârına bakacak, ya da ilkeli davranıp Suriye’deki yatırımlarını tehlikeye atacak. İşte İsrail için büyük fırsat bu noktada ortaya çıkıyor. Eğer Türkler ‘Suriye bataklığı’na çekilebilirse İsrail yukarıda sayılan kazanımlarına ek olarak Türkiye’nin kendisine dönük muhalefetini de kırmış olacak. Eğer Türkiye son dönemde artan telkinlere kulak verip Suriye’ye karşı operasyonun en önünde yer alırsa, Suriye tüm yaşananların sorumlusu olarak Türkiye’yi görecek ve daha da kötüsü Araplar arasında taraf haline gelen Türkiye özellikle Filistin meselesi gibi konularda siyaset üstü öncü rolünü kaybetmiş olacak. Tüm bunlara ilaveten Türkiye bu ülkede silahlı bir çatışmaya da çekilebilirse bu durumda ekonomisi ve dış ilişkileri bozulduğu için yine Batı’nın kapısını çalacak, dolayısıyla İsrail’e karşı zayıflamış ve belki de dizleri üzerine çökertilmiş olacak.

Böyle düşünenler için Suriye’nin basiretsizliği ve kendisini yenileme kapasitesinin zayıflığı çok önemli bir avantaj. Ayrıca Türkiye ile Suriye arasındaki tarihi, kültürel, etnik ve dini bağların gücü de olası bir çatışmayı derinleştirme etkisine sahip. Nitekim Başbakan Erdoğan “Suriye bizim iç işimizdir” demedi mi? Bundan kasıt Suriye ve Türkiye aynı ailenin iki üyesi demektir. Ve herkes bilir ki kardeş kavgaları en acı olanıdır ve uzun vadede onarılması güç yaralar açar.

Böyle bir senaryoda Türkiye’nin ve Suriye’nin izole olması ve zayıflaması tek sonuç olmaz. Bu durumda başta İran olmak üzere tüm bölgesel aktörler Batı karşısında zayıflar ve bölge dışı inisiyatiflere gün doğar. Elbette tüm bu yazdıklarımız bazılarının zihninde olduğunu sandığımız senaryolardır. Fakat bugüne kadar hep böyle olmadı mı? Ortadoğu hep bu tür senaryolarda kendisine biçilen rollere mahkûm kalmadı mı? Ya söz konusu senaryoların birer figüranı olacağız, ya da kendi senaryolarımızda kendi rollerimizi oynayacağız.

star
 

Nato kevgire döndü
Tevhid haber tarih 13.08.2011, 01:11 (UTC)
 NATO, Kevgire Döndü
Press TV'nin aktardığı habere göre, Afganistan'ın güneyinde, ABD önderliğindeki 5 NATO askerinin öldürüldüğü belirtildi
11 Ağustos 2011 / 12:44

NATO'dan yapılan açıklamada yol kenarına yerleştirilen bombanın infilak etmesiyle 5 asker öldürülmüştür.

Açıklamada askerlerin kimliği ve milliyeti ile ilgili bilgi verilmedi.

Resmi rakamlara göre, çoğu ABD askeri olmak üzere 388 NATO askeri bu yıl içerisinde Afganistan'da öldürüldü. Ancak resmi rakamlar güvenilir olmadığından sayının daha fazla olduğu söyleniyor.

Geçtiğimiz hafta içerisinde Taliban savaşçılarının iki ayrı eylemde NATO helikopterlerini düşürmesi neticesinde, 33 ABD askeri ve 31 ABD, 7 Afgan askeri olmak üzere toplam 64 ABD Askeri öldürülmüştü.
Tevhidhaber
 

ABD'de Tatbikat Fiyaskosu
Tevhid haber tarih 13.08.2011, 01:08 (UTC)
 ABD Savunma Bakanlığı Pentagon ile Savunma Gelişmiş Araştırma Projeleri Kurumu (DARPA) tarafından geliştirilen ve sesten 20 kat daha hızlı giden insansız uçağın ilk denemesi fiyaskoyla sonuçlandı.

TSİ 18.00 sularında California'daki Vandenberg hava üssünden fırlatılan hava aracını taşıyan roket önce uzaya çıktı. Falcon HTV-2 adlı uçak daha sonra kendisini taşıyan roketten ayrılıp saatte 21 bin kilometre hızla dünyaya inmeye başlaması gerekirken araçla bağlantı aniden kesildi. Hızla uçarak okyanusa dalış yapması gereken uçak ortadan kayboldu.

DETAY VERİLMEDİ

Uçağı geliştiren kurum bağlantının kesildiği bilgisini twitter üzerinden verdi. Denemesinin başarılı olması halinde Londra'dan Sidney'e bir saatten az bir sürede uçabilecek aracın yok olmasıyla ilgili başka detay verilmedi.

Aracın, normal bir uçakla 5 saatten fazla süren New York-Los Angeles arasını 12 dakikada uçması bekleniyordu. Geçtiğimiz yıl da uçurulan benzer bir araçla irtibat, havalandıktan 9 dakika sonra kesilmişti. Proje, küresel çapta yapılabilecek saldırılara karşı hazırlık amacıyla geliştirilmişti.

Ajanslar
 

SIRA BAŞBUĞDA MI?
Tevhid haber tarih 13.08.2011, 01:06 (UTC)
 Ahmet Kekeç / Star
Sıra Başbuğ'da mı?
Bu yazının başlığı, “Başbuğ'un internet andıcıyla ne alakası var?” olacaktı.
Kolay yolu seçtim...

Hem de tersinden “hüküm” barındırıyordu; yani telmih ve ima kokuyordu.

Rıdvan Dilmen gibi, “ortadan gitmeyi” tercih ettim.

Başbuğ'un internet andıcıyla ne alakası var, bilmiyorum.

Soruşturmalar derinleştikçe, sanık sayısı arttıkça, tutuklamalar hiyerarşinin tepesine doğru ilerledikçe, “tutumlar” da değişiyor.

Sanık tutumlarından söz ediyorum.

Mesela Dursun Çiçek...

Kendisine atfedilen “ıslak imzalı irticayla mücadele eylem planı” konusunda ölümüne bir direniş sergiledi. Suçu üstlenmedi. Üstlense bile, olayda bir suç ve kusur görmediğini/görmeyeceğini “dolayısıyla” bize anlatmış oldu.

Dursun Çiçek için söylemiyorum ama bazı kurmaylarımız, yasaların suç saydığı “eylemleri/çalışmaları” suç olarak görmüyor.

Darbe suçu, “suç” değildir mesela. Memleketi kurtarmak için kalkışılmış kutlu bir eylemdir.

Nitekim, 12 Eylül'le ilgili ifadesine başvurulacağı yazılıp çizilmeye başlandığında, darbenin mimarı ve tamama erdiricisi Kenan Evren, “hayret makamında” ünlemişti.

Memlekette kan gövdeyi götürürken, kardeş kardeşi vururken, demokrasi bir türlü rayına oturamazken yaptığı müdahale “suç” olarak karşısına çıkarılıyordu, hayretti yani, ne yaptıysa vatan için yapmıştı, bir kuruş menfaat beklememişti, alnı aktı, şuydu buydu.

Bu cümleden olarak, “güvenlik” çerçevesinde askerin yaptığı bazı çalışmalar da “suç” sayılmamalıydı.

Mesela?

Mesela, “irtica” ve “yüksek güvenlik riski oluşturacak zararlı akımlarla” mücadele etmek.

Bu amaçla “eylem planları” hazırlamak...

İstihbarat toplamak...

Dinleme yapmak...

İnternet sitesi kurmak ve işletmek...

Mesela, eski Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner, veda mesajında, yukarıda sıralanan suç kalemleri çerçevesinde tutuklanmış “arkadaşlarına” sahip çıkmıştı. İstifasının (ya da emekliliğinin) bu tutuklamalara tepki olarak yorumlanmasını istemişti.

Fakat artık değişiyor.

Hiyerarşinin en tepesindeki komutan “kuruma sahip çıkma refleksiyle” kalkışsa da, bazı “sanıklar” normal zamanlarda üstlenmekte beis görmeyecekleri, hatta gurur duyacakları eylemleri konusunda hiyerarşik düzeni işaret ediyor.

Dursun Çiçek “ıslak imzalı belge”de ölümüne bir direniş sergilemişti ama “internet andıcını” kabul etti.

Hatta, hiyerarşiyi işaret ederek, birtakım komutan isimleri zikretti.

Şunu demek istedi: “Biz bu işleri kafamıza göre yapmıyoruz. Yukarıdan emir alıyoruz.”

Bir şey oldu...

Mahkeme, Dursun Çiçek'in de işaret ettiği komutanlar hakkında tutuklama kararı çıkardı. Bazılarını da tutukladı...

Bir şey daha oldu...

İnternet andıcı sanıkları da hiyerarşiyi işaret etmeye başladılar.

Hatta bazıları, savcılık ifadelerinde, bu işten İlker Başbuğ Paşa'yı sorumlu tuttular.

Mesela, ifadesine başvurulan bir Korgeneral, emri bizzat Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'dan aldıklarını itiraf etmiş.

Dün tutuklanan eski Birinci Ordu Komutanı da, internet andıcının paraf bölümünde yer alan “Sayın komutana arz edilir” ifadesinde kastedilen komutanın İlker Başbuğ olduğunu söylemiş.

Bu andıç komutana arz edilmiş midir?

Komutan bunu onaylamış mıdır?

Bilmiyoruz.

Bunu mahkeme ortaya çıkaracak.

Fakat, komutan onayı alınmadan iş yapılır mı? Bundan da emin olamı-yoruz işte.
 

<- Geri  1  2  3  4  5  6  7  8 Devam -> 
Duyurularımız
 

DUYURU PANOMUZ


YORUMLARINIZI BEKLİYORUZ!




ferdicoker

saat
 



Bismillahirrahmanirrahim.com

Hava Durumu
 
Bismillahirrahmanirrahim
 
online
 
 
bugün 1 ziyaretçi (12 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol